Prof. Dr. Mert Dumantepe > Varis Nedir?
Varis, bacaklardaki yüzeysel toplardamarların düzensiz bir biçimde uzayarak büklümlü hale gelmesi, genişlemesi ve kıvrımlar oluşturması durumuna verilen isimdir. Latince VARİX (kıvrım yapmış toplardamar) kelimesinden türetilmiştir.
Toplardamarlar, kirli kanı kalbimize taşıyan damarlardır. Yer çekimine karşı çalışırlar ve toplardamar içlerinde kanın kalbe doğru hareket etmesini sağlayan çok hassas kapakçıklar bulunmaktadır. Varis bir hastalık değil, toplardamar kapak yetmezliği sonucu gelişen “venöz yetmezlik” hastalığın sonucunda gelişen durumdur.
Çoğunlukla alt bacakta görülen varisler, toplardamarların genişlemesi ve dolaşım mekanizmasının yetersiz kalması sonucu gelişen, hoş olmayan görüntülerle kendini gösteren bir damar bozukluğudur.
Varis (Venöz yetmezlik) Antik Yunan döneminden bu yana bilinmekte olan bir hastalıktır. 2500 yıl önce yapılan bazı heykellerde varisler çok belirgin olarak gösterilmiştir. Varis ile ilgili diğer ilginç bir özellik doğada yalnızca insanlarda görülmesidir. Diğer hiçbir memeli türünde saptanmamıştır. Varisler, ilk aşamalarda sadece görüntü bozukluğu ile kendini gösterirken, ileri yaşlarda ağrılı ve yaşam kalitesini bozan kronik bir hastalığa dönüşebilir.
Bacaklarımızda görülen varislerin nedeni, cildimizin hemen altında yer alan ve normalde bacaklarımızdaki kirli kanı temizlenmek üzere akciğere taşıyan yüzeyel toplardamarlardaki kapakların işlevlerinin bozulmasıdır. Bu hastalığa “Venöz yetmezlik” adı verilir.
Toplardamarlar içindeki çok hassas kapaklar çeşitli nedenlerel tahrip olabilirler, bu durumda kan yer çekimi etkisiyle geri kaçar (reflü) ve dizaltında toplardamarlarımızda birikir. Yıllar içinde reflünün oluşturduğu venöz basınç artışı nedeniyle, bacakta diz altındaki toplardamarlar şişer, genişler ve varisleri oluştururlar.
Varis hastalığı değişik faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Bu faktörlerin başında genetik yatkınlık gelir. Ailesel olarak varis oluşumuna yatkın olan kişilerde varis görülme olasılığı daha fazladır.
Varisler kadınlarda, erkeklere göre 2-4 kat daha fazla görülür. Burada östrojen hormonunun etkisi ve gebelik önemli rol oynar. Menstruasyon öncesi dönemlerde ve menopozda varis şikayetleri belirginleşir.
Varis oluşumuna; ailesel yatkınlık, aşırı kilolar, mesleki nedenlerle fazla ayakta durma, hareketsiz bir yaşam stili, cinsiyet, yaşlanma ve hamilelik gibi bir dizi etken neden olabilmektedir. Hamilelik döneminde görülen varislerin % 60-70 oranı sonradan düzelmektedir. Diğer yandan birçok sağlık sorununda olduğu gibi hareketsiz bir yaşamın ve ilerleyen yaşın etkisi ile varis oluşumunda artış görülmektedir.
Varis hastalığı, bacaklarda kişiden kişiye farklılıklar gösteren yakınmalara yol açar. İleryen aşamalarda bu yakınmalar hastaların yaşam kalitesini ve psikolojik durumunu olumsuz yönde etkilemektedir.
Bacak varisi bulunan hastaların başlangıç aşamasındaki en yaygın şikayetleri; bacaklarında gelişen ve hastayı oldukça mutsuz eden görüntü kirliliğidir. Yaygın görülen diğer varis hastalığı şikayetler şu şeklide sıralanabilir.
Ağrı: Tüm bacağı ve özellikle dizaltı bölgeyi etkileyen derin, künt ve bacağa ağırlık hissi veren bir ağrıdır. Uzun süre ayakta kalmakla artar ve bacağı yukarı kaldırmakla azalır.
Kaşıntı: Bacakta kaşıntı, sıcaklık, yanma hissi ve zonklamaya eşlik edebilir. Genellikle varisli damarların üzerinde yada etrafında olur. Hastalığın ileri dönem belirtilerindendir. Zamanla Ekzema eşlik eder ve kaşıntı daha da artar. Fazla kaşınmaya bağlı ciltte yaralar oluşabilir.
Ayak bileğinde şişme: Hasta yataktan kalktığında rahattır. Gün içinde ayakta kaldıkça şişliğin artması ve sabah giyilen ayakkabının olmaması sık görülür. Akşama doğru ayak bileklerinde hafif orta dereceli şişlikler ortaya çıkar ve giyilen çorapların izi belirgin hale gelebilir. Bacakları yukarı kaldırmak ve soğuk duş ile şişlikte büyük ölçüde gerileme olur.
Gece krampları: Varis hastalıgının ileri dönem bulgularından biridir.Venöz yetmezliği olan hastalarda tüm gün ayakta kalmaya bağlı toplardamarlarda gelişen venöz hipertansiyonun bacaklarda varis ağrısına ve kramplara yol açtıgı düşünülmektedir.
Kanama: Varis hastalığı nedeniyle ayak bileği basıncının çok yükseldiği durumlarda (venöz hipertansiyon) hassas cilde hafif bir travma ile, ciltaltında genişleyen damarlara ait büyük kanamalar olabilir, ayrıca ileri derecede büyümüş ve cilde yaklaşmış varisler kendiliğinden patlayarak şiddetli kanamaya yol açabilir.
Varisler Anatomik olarak 3’e ayrılırlar.
0.5-1 mm Kalınlığında, kırmızı ya da mor renkli, örümcek ağına benzer tarzda, birbiri ile bağlantılı ince kılcal damarlar. Deri yüzeyinde herhangi bir çıkıntıya sebep olmazlar. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler. Kılcal varisler; daha çok bayanlarda görülen, uyluk yan yüzlerde yoğunlaşan ve ileri vakalarda etek giymeyi engelleyecek kadar ciddi kozmetik sorun yaratan başlangıç aşamasındaki varislerdir. Ciddi bir sağlık problemine yol açmayan, kılcal varisler; sıklıkla görüntü kirliliği nedeniyle ve estetik tedavi amaçlı tedavi edilirler.
Genellikle 2-4 mm kalınlıgında, mavi yada mor renkli, ciltten hafifçe kabarıklık yapan varislerdir. Bacaklarda kaşıntı yada ağırlık gibi varis belirtileri ile birlikte seyrederler. Genellikle bayanlarda dizarkası bölgede yoğunlaşırlar. Sıklıkla Köpük skleroterapi ile tedavi edilirler.
Trunkal varisler 4 mm’den büyük, koyu yeşil renkli, sıklıkla kıvrımlı ve büküntülü, üzüm salkımına benzer şekilde anormal derecede genişlemiş toplardamarlardır. İleri derecede venöz yetmezliğe bağlı gelişirler. Bacakta şişlik, ağrı, yanma, kaşıntı, ağırlık hissi ve gece krampları gibi varis belirtileri ile birliktedirler.
Günümüzde varis hastalığı başta olmak üzere alt extremite toplardamar hastalıklarının değerlendirilmesinde altın standart tanı yöntemi renkli doppler ultrasondur. Bu yöntem ile ciltaltında seyreden ve gözle görülemeyen toplardamarlar ultrasonografik olarak incelenebilmekte, damarlardaki kapak yetersizliği (reflü) değerlendirilebilmektedir. Varis tedavisi öncesi altta yatan tüm sorunları anlayabilmek için Doppler ultrason ilk akla gelecek, hızlı, ağrısız ve çok detaylı bilgiler veren bir tanı yöntemidir.
Her tedavide olduğu gibi, erken dönemde doğru ve yeterli tanının çok önemli olduğu varis hastalığı tedavisinde, damar cerrahının ilk aşamada Doppler Ultrason eşliğinde “Damar Haritalaması” yapması sonuçların etkinliğinde inanılmaz bir öneme sahiptir, çünkü varis hastalığında yanlış ya da yetersiz tedavilerin en önemli nedeni renkli Doppler ultrasonografi tetkikinin yanlış yapılması ya da yanlış yorumlanmasıdır.
Günümüzde özellikle karın içindeki toplardamar hastalıklarının daha detaylı değerlendirilebilmesi için MR-Venografi, BT-Venografi, Intra Vasküler Ultrason (IVUS) ya da yada konvansiyonel direkt venografi gibi görüntüleme teknikleri kullanılmaktadır.
Varis hastalığı, çok ciddi sağlık sorunlarına yol açıp, hayatı tehdit eden bir hastalık olmaktan ziyade; yaşam kalitesini azaltan ve genellikle estetik olarak kişiyi mutsuz edebilen bir hastalıktır. Ancak zamanında tedavi edilemeyen ve ilerleyen varis hastalığının son dönemlerinde komplikasyon evresi başlar. Çok ilerlemiş varis hastalığında; venöz yetmezlik nedeniyle dizaltında biriken kanın içindeki “demir pigmentine” bağlı bacakta renk koyulaşması (hiperpigmentasyon), cildin esnekliğini kaybederek sertleşmesi (Lipodermoskleroz) ve son aşamada; ayak bileği çevresinde gelişen, tedavisi oldukça zor olan varis yaraları (venöz ülser) gibi varis belirtileri ortaya çıkar.
Bacaklardaki varislerin genellikle gözle görülen ciddi morarma evrelerine gelene kadar önemsenmediği görülmektedir. Öncelikle bir kozmetik ve estetik sorunu olarak görülen varisler, doğru zamanda tedavi edilmediğinde, çok genişleyen toplardamarların içinde ileri derecede yavaşlayan kan akımına bağlı “pıhtılar” oluşabilir. Bu dolaşımın durduğu damarların içindeki pıhtıların üzerine bazen bakteriler eklenir ve iltihaplanmaya (tromboflebit) neden olabilir. Bu iltihaplı pıhtılaşma geliştiğinde; o bölgede dokunmakla hassasiyet, ağrı, ateş, kızarıklık ve şişlik olabilir. Böyle bir durumda acilen doktora başvurulması gerekmektedir. Bu durumun, damar tıkanıklıklarına ve oluşan pıhtının koparak akciğerlerde tıkanmaya (pulmoner emboli) ve ölüme kadar uzanan bir solunum yetmezliğine yol açtığı da bilinmektedir.
Varis hastalığı gelişiminde en önemli faktör genetik eğilimdir. İnsanlar genetik yapılarını değiştiremeyeceklerinden bacaklarda varis oluşmasından kesin bir korunma sözkonusu değildir. Biz iki ayağının üzerinde yaşayan canlılar, yaşamımız boyunca yerçekimi ile mücadele ederiz. Bacaklarımızdaki kanı, yerçekime karşı yönde, kalbe geri döndürmeye çalışırız. Bu nedenle varis hastalığı ve kapak yetmezliği birkez başladımı, ilerlemeye devam eder.
Sigara ve içki kullanılmasının varis gelişmesi ile doğrudan bağlantısı yoktur. Ayrıca varis gelişimini engelleyecek bir ilaç bulunmamaktadır. Kullanılan venotonik ilaçlar mevcut semptomların (ağrı, yanma, şişlik, kramp vb.) giderilmesine yönelik olup; hastalığın ilerlemesini durdurmamakta ve geri döndürmemektedir.
Bu nedenle alınabilecek en önemli önlemler kilo kontrolü, düzenli egzersiz, uzun süre sabit pozisyonda kalmama ve koruyucu varis çolabı kullanmaktır. Hasta her fırsatta bacağını yüksekte tutmalıdır. Sıcak ortamlarda, toplardamarlarımızda da genişleme (Vazodilatasyon) olur ve var olan “venöz yetmezlik” daha da artar. Bu nedenle varis hastalarının çok sıcak ortamlardan (hamam, sauna) uzak durmasında fayda vardır.
Bacaktaki toplardamar dolaşımının devamı için mutlak suretle hareket edilmesi ve baldır kas pompasının çalışması gereklidir. Varis hastalıgı gelişiminde ve varis belirtilerinin ilerlemesinde baldır kas pompasının çalışmamasının önemli bir etken oldugu kanıtlanmıştır. Bu nedenle varis hastalıgı olan bayanların, ayağın dorsi-fleksiyonda sabit kalmasına neden olan topuklu ayakkabıları olabildiğince az giymesi önerilmektedir.
Değişik kaynaklarda belirtilen varis önleyici kremlerin, sülük ve hacamat gibi paramedikal uygulamaların,varis hastalığı tedavisi ve önlenmesinde bilimsel olarak hiçbir yararının olmadığı kanıtlanmıştır.
Günümüzde ilerlemiş varis hastalığı tedavisi için, eskiden uygulanan cerrahi ameliyatların yerini hastaya daha az zarar veren ve daha erken normal hayata dönmesine olanak veren “minimal invaziv” yöntemler almaya başladı. Bu konuda uzman kalp ve damar cerrahları yeni yöntemler aracılığı ile önceki dönemlere nazaran kısa sürede, daha kalıcı ve daha başarılı sonuçlar elde ediyor. Her tedavide olduğu gibi erken dönemde doğru ve yeterli tanının önemli olduğu varis tedavisinde, damar cerrahının ilk aşamada Doppler Ultrason eşliğinde “Damar Haritalaması” (Pre-operative Mapping) yapması sonuçların etkinliğinde öneme sahiptir.
Toplardamar haritalamasının ardından, günümüzde tüm dünyada geçerli olan Endovenöz Ablasyon tedavi yöntemleri başarıyla uygulanmaktadır. Bu tedavi; varislere yol açan damarların herhangi bir kesi yapılmadan, bir iğne deliğinden girilerek “Lazer” veya “Radyofrekans dalgaları” enerjisini yayan ince kateterlerle kapatılır. Cerrahi bie işlem yapılmadığından bu yöntemler sıklıkla ameliyatsız varis tedavisi olarak adlandırılırlar.
Tüm Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de konu ile ilgili uzman damar cerrahları tarafından başarı ile uygulanan bu yöntemlerle varis hastalığında şikayetçi olan hastalar, işlemden birkaç saat sonra ayağa kalkarak evlerine gidebilmekte ve ertesi gün işlerine dönebilmekteler. İşlemin 45-50 dakika gibi kısa bir sürede tamamlanabilmesi, hastanın işlem sonrası hemen ayağa kalkabilmesi ve hızlıca günlük yaşama dönebilmesi, bildiğimiz cerrahi yöntemlere nazaran daha az ağrı ve morluk gözlenmesi, neredeyse hiç infeksiyon olmayışı bu yöntemin en önemli avantajlarıdır. Endovenöz Ablasyon’un başarısı, klinik çalışmalarda %99 gibi çok yüksek bir oranda gösterilmiştir.
Varis tedavisinde uygulanan yöntemler, modern tıptaki gelişmelere parallel olarak son yıllarda büyük değişimler ve gelişmeler göstermiştir. Bu değişimin gerçekleşmesinde, tedavide kullanılan tıbbi cihazlar ve görüntüleme tekniklerin gelişmesi büyük rol oynamıştır. Eskiden varis hastalığı için genelde klasik cerrahi varis ameliyatı yapılırken, günümüzde ameliyatsız varis tedavi yöntemleri ön plandadır ve hastalar tarafından da tercih edilmektedir.
Tüm Dünyada klasik cerrahi varis ameliyatına alternatif olarak, 2000’li yılların başlarında, yüzeysel toplardamarın ısı enerjisi ile kapatılması temeline dayanan endovenöz ablasyon tedavi yöntemleri kullanılmaya başlamıştır. Bu amaçla uygulanan damar içi lazer ya da radyofrekans ile varis tedavilerinin temel özelliği, cilt kesilmeden ve iğne deliğinden gerçekleştirilmeleridir. Bu yüzden ‘ameliyatsız varis tedavisi’ olarak adlandırılırlar. Damar içi lazer ya da radyofrekans tedavi yöntemlerinin, ameliyata tercih edilmelerinin asıl nedeni, en az ameliyat kadar etkili olmaları ve aynı zamanda birçok açıdan ameliyata göre üstünlüklere sahip olmalarıdır.
Ameliyatsız varis tedavileri son yıllarda gittikçe artan sıklıkta kullanılmakta ve altın standart tedavi yöntemi haline gelmektedir. Bu girişimler eskiden hemen daima cerrahi tedavi gerektiren ilerlemiş varis hastalarında, yada anestezi alması riskli olan ileri yaşlı yada obez hastalarda da rahatlıkla kullanılabilmektedir.
Cerrahi yönteme oranla daha az ağrı, daha az kanama, daha az morluk ve daha erken iyileşme, kesi yapılmaması ve antibiyotik kullanılmaması gibi çok önemli avantajları vardır. Günümüzde Bu yöntemde iki farklı enerji kaynagı kullanılmaktadır.
1) Lazer dalgaları
2) Rafyofrekans dalgaları
Varis hastalığı ameliyatsız tedavisinde yetmezlik bulunan toplardamar ses dalgaları kullanılan Radyofrekans ablasyonunda 7’şer cm lik segmentler kapatılırken, lazerle varis tedavi yönteminde 1’er cm.’lik segmentler halinde, devamlı geri çekme yöntemi ile kapatılmaktadır. Her iki yöntemde kendine özgü önemli avantajlara sahiptir. Her iki yöntemde öncelikle lokal anestezi altında uygulanabilmektedir. İşlem ortalama 45 dakika -1 saat sürmekte, hasta 3-4 saat odasında dinlendikten sonra, yürüyerek evine gönderilmektedir. İşlem sonrası hareketlerinde herhangi bir kısıtlama gerekmemekte tam aksine hastanın bol bol mobilize olması önerilmektedir. Tüm dünyada heryıl yüzbinlerce hasta ameliyatsız varis tedavi yöntemleri ile tedavi edilmektedir. Girişimin başarısı deneyimli ellerde %99 gibi çok yüksek bir orandadır. Bu yöntem varis yakınması olan olguların nerdeyse tamamına uygulanabilmektedir. Başarı için iyi hasta seçimi ve doppler ultrason ile iyi görüntüleme çok önemlidir. Ameliyatsız varis tedavisi işlemlerinin komplikasyonları oldukça nadirdir.
Yüzeyel varislerin tedavisinde, skleroterapi tedavisi ile genişleyen ve görüntü kirliliğine yol açan bacak toplardamarları içine çok ince iğnelerle girilir, damarları büzüştüren ve kapanmasını sağlayan bir ilaç verilir. Klasik olarak orta ve küçük çaplı varisler için kullanılır.
Köpük skleroterapisinde, damar duvarında hasar yaratarak kapanmasını sağlayan bu ilaç belirli oranda hava ile karıştırılarak köpük haline getirilir ve yine çok ince iğneler aracılığı ile damar içine verilir. Köpük skleroterapisinde ilaç-hava karışımı ile elde edilen stabil köpük, daha geniş bir yayılım alanına sahip olduğundan, sıvı skleroterapiye göre daha etkilidir, ayrıca bacağa pozisyon vererek köpük istenen damara yönlendirilebilir. Daha derin ve geniş çaplı varislerin tedavisi için doppler ultrason eşliğinde uygulanan köpük skleroterapi ile hem hedef damara daha kolay ulaşılmakta, hemde köpüğün hangi damarlara ulaştığı takip edilebilmektedir.
Köpük skleroterapisi sıvı skleroterapisine göre daha az yan etkiye sahip olup, oldukça genişlemiş varislerin tedavisi bile başarıyla yapılabilir. Skleroterapide işlem pratik ve ağrısızdır, işlem sonrası uygulama yapılan yer üzerine baskı ile tam kapanma sağlanması için bacağa elastik bandaj sarılır ve bandaj 1 gün süre ile bacakta kalır. Skleroterapi uygulanan ve kapatılan varislerin tamamen yok olması kişiden kişiye değişmekle birlikte en az 3-4 ay sürer. Bu süre içinde ilaç ile kapatılan damar içinde olan mikro-trombüsler nedeniyle damar daha belirgin ve koyu renkli görülebilir, hatta uygulamanın ilk günlerinde damar trasesi boyunca ele sertlik gelebilir. Özellikle geniş varislere uygulanan köpük skleroterapi tedavisi sonrasında ilk 2 hafta içinde yapılan kontrolde, damar içinde fazla oluşan mikro-trombüslerin lokal uygulamalarla boşaltılması; hem tedaviden alınacak yanıtı iyileştirmekte, hızlandırmakta hemde hiperpigmentasyon riskini azaltmaktadır.
Bacak kılcal varislerinin ve örümcek ağına (Spider anjioma) benzer kılcal varislerin tedavisinde cilt üzerinden uygulanan “yüzeyel lazer” veya “transdermal lazer” uygulamaları etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Damar içindeki kanda bulunan demir ve oksijen taşıyan yapılar lazer dalgalarının hedefidir. Oluşan ısı kılcal damarı tahrip eder ve damarın artıkları vücut yok edilerek atılır. Ortalama 6-8 hafta içinde içinden kan geçmeyen damar absorbe olarak vücut tarafından yok edilir. Yüzeyel lazerle varis tedavisinde, kılcal damarlar ve 4 mm’ye kadar varisler tedavi edilir. Yüzeysel varisler için KTP (532 nm) ve Nd-Yag (1064 nm), derin damarlar için Nd-Yag lazer kullanılmaktadır. Tedavi süresi ve seans sayısı kılcal varislerin yoğunluğuna ve lokalizasyonuna göre değişmekle birlikte, transdermal lazer için aynı damar üzerine 4-6 hafta ara ile en az 2 seans uygulama gerekmektedir. Yüzeyel bacak varislerin tedavisi öncesinde mutlaka Doppler Ultrason ile hasta değerlendirilmeli, derindeki topdamarlar ve toplardamar içindeki kapaklarla ilgili bir venöz yetmezlik olup olmadığı araştırılmalıdır. Doppler ultrason değerlendirilmesini olmadan körlemesine yapılan uygulamalar çoğu zaman başarılı sonuçlar vermemekte yada kısa sürede hastanın bacağında yeni varisler oluşmaktadır.
Yüzeyel bacak varislerinin “Termokoagulasyon” ile tedavisi bu alanda en etkin cihaz olan Eklipsia ile yapılmaktadır. Eklipsia, kılcal varislerin yok edilmesini amaçlayan, her cilt tipinde kullanılabilen kozmetik varis tedavisindeki en son teknolojiyi sunan cihazdır. Çok yüksek frekanslı (27 MHz) bir ses dalgasının termal bir lezyon oluşturması prensibiyle çalışır.
Lokal anestezik krem uygulamasını takiben, saç teli kadar ince bir iğneyle ciltten geçilip kılcal varislere ulaşılır ve yüksek Radyofrekans (RF) enerjisi verilir. Kullanımı son yıllarda yaygınlaşan, yeni ve çok etkili bir yöntemdir. RF enerjisi cilt geçildikten sonra direkt olarak kılcal varislerin içine verildiğinden, cilt korunmuş olur. Dolayısıyla, lazerdeki yanık ve hipopigmentasyon gibi yan etkiler bu yöntemde görülmez. İşlemden sonra sargı yada bir ilaç kullanımı gerekmediği gibi, ağrısız bir tedavi olup, günlük hiçbir aktiviteyi kısıtlayacak hiçbir olumsuz durum oluşmaz. Her çeşit cilt tipinde ve yüz dahil vücudun her bölgesinde kolaylıkla uygulanabilir. Ayrıca tedaviden sonra güneşten sakınmak gerekmediğinden; yaz mevsiminde en sıcak günlerde bile uygulanabilir, hasta ertesi gün denize girebilir.
Bu site sağlık hizmeti vermemektedir, kişileri bilgilendirmek ve site sahibi hakkında bilgi vermek amacı ile hazırlanmıştır. Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı veya tedavisinde kullanılmak üzere verilmemiştir. Tanı ve tedaviler mutlaka bir hekim tarafından yapılması gereken işlemlerdir. Site içeriğinin bir şekilde tanı ve tedavi amacıyla kullanımından doğacak sorumluluk ziyaretçiye aittir!
Tüm Hakları Saklıdır © 2024 Prof. Dr. Mert Dumantepe