Pıhtıya bağlı gelişen “Derin ven trombozu” ve “Akciğer embolisi” hastalıkları tedavisinde ve engellenmesinde en önemli tedavi seçeneği olan kan sulandırıcı ilaçların bir kısmı besinlerle etkileşime girerler, bu nedenle kan sulandırıcı ilaçları kullanırken beslenmemize çok dikkat etmemiz gerekir. Bu haftaki yazımda sizlere bu ilaçları kullanırken dikkat etmeniz gereken beslenme önerilerinden bahsedeceğim.
Çok etkili bir kan sulandırıcı olmasına rağmen, Coumadin’in (Warfarin) pek çok dezavantajı vardır. Çünkü coumadin’in etkinliği; başta kişinin karaciğer fonksiyonları, beslenme şekli ve yeşil sebze tüketimindeki değişiklikler, birlikte kullanılan ilaçlar gibi birçok faktörden ciddi anlamda etkilenir. Özellikle bazı ağrı kesiciler ve antibiyotikler başta olmak üzere, sayılamayacak kadar çok ilaç coumadin’in etkisini azaltabilir veya artırabilir. Bu durum; kişinin aynı doz ilaç kullanırken bile, kan sulanma düzeyinde sürekli dalgalanmalar yaşanmasına ve etkin bir tedavi alamamasına neden olur.
🥦 K vitamininden zengin olan bazı yeşil yapraklı sebzeler ve bazı bitkisel yağlar coumadin’in etkisini azaltabilmektedir. Bu sebeple bireyin K vitamininden zengin besinleri ilacı kullanmadan önceki beslenme alışkanlıklarına paralel olacak şekilde diyetinden tamamen çıkartmadan, porsiyon kontrolüne dikkat ederek, K vitamininden zengin besinlerin tüketimini biraz sınırlaması yeterli olacaktır.
Diyetin K vitamini içeriği ilaç tedavisi süresince en fazla 300-350 μg olmalıdır. Yetişkinler için günlük tavsiye edilen K vitamini gereksinimi 70-140 mikrogram’dır. Günlük K vitamini miktarı düşük ve sabit tutulursa coumadinin kan sulandırıcı etkisi engellenmeyecektir.
Kan sulandırıcı olduğu düşünülen bazı bitki çayları etkileri tam bilinmediğinden tüketilmemelidir. Papatya çayı, yeşil çay, adaçayı vb. çayların tüketimine dikkat edilmelidir. Meyve çayları tercih edilebilir. Siyah çayda sınırlama yoktur.
Yoğurt ve kefir bağırsakta K vitamini yapımını attıran bakterileri içerdiğinden fazla miktarda tüketmeyiniz. (Günde max. 200 gr)
İdeal kan sulandırıcı ilacın gıdalar ve ilaçlarla etkileşimi bulunmamalı, günlük sabit dozda kullanılmalı ve doz ayarı gerektirmemeli, günde tek doz oral yolla kullanılmalı, etkin dozlarda geniş bir güvenlilik aralığı olmalı ve sürekli kan tahlilleri ile izlem gerektirmemelidir. Uzun yıllardır kullanılan klasik kan sulandırıcı ilaçlar bu gereksinimleri karşılamaktan maalesef çok uzaktadırlar.
Klasik kan sulandırıcın kullanımı özellikle bazı hasta gruplarında çok zor olmakta, çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu problemlerin varlığı, zaman içerisinde yeni, alternatif kan sulandırıcıların geliştirilmesine ön ayak olmuştur. Bu nedenle hayatımıza son yıllarda giren YOAK diye kısalttığımız Yeni kuşak kan sulandırıcılar “Faktör Xa inhibitörleri” (Rivaroxaban Apixaban) ve direkt thrombin (Faktör II) (Dabigatran) inhibitörleridir. Coumadinden daha farklı ve daha etkili bir mekanizma ile kanın sulanmasını sağlar, pıhtı oluşumunu engellerler. Oral olarak alındıktan kısa süre sonra emilmeye başlar. İğne olarak kullanılan Düşük molekül ağırlıklı heparinler (Clexane, İnnohep vb.) kadar hızlı bir şekilde etkisi başlar bu nedenle tedavi başlangıcında kan sulandırıcı iğne kullanılmasına gerek yoktur.
Yeni nesil kan sulandırıcı ilaçlar; besin ve ilaç etkileşimleri olmaması, herhangi bir kan tetkiki ile doz ayarlaması gerektirmemeleri, günlük dozlarının sabit olması, kanama yan etkisi açısından daha yüksek güvenlik profiline sahip olmaları gibi birçok avantajları nedeniyle günümüzde daha fazla oranda tercih edilmeye başlanmışlardır.
Hepinize pıhtıdan uzak, sağlıklı günler dilerim
Prof. Dr. Mert Dumantepe
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı
Bu site sağlık hizmeti vermemektedir, kişileri bilgilendirmek ve site sahibi hakkında bilgi vermek amacı ile hazırlanmıştır. Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı veya tedavisinde kullanılmak üzere verilmemiştir. Tanı ve tedaviler mutlaka bir hekim tarafından yapılması gereken işlemlerdir. Site içeriğinin bir şekilde tanı ve tedavi amacıyla kullanımından doğacak sorumluluk ziyaretçiye aittir!
Tüm Hakları Saklıdır © 2024 Prof. Dr. Mert Dumantepe