Prof. Dr. Mert Dumantepe > Aort Anevrizmaları
Aort, kalpten çıkan ana atardamarımızdır. Vücuda oksijenlendirilmiş kanı taşıyan en büyük atardamardır. Kalpten çıktıktan sonra, önce kalbi besleyen koroner atardamara, oradan da beyne ve kola giden damarlara ayrılır. Ardından bir kavis çizerek vücudun alt kısımlarına doğru devam eder. Karın alt kısmında, göbek deliği hizasında ikiye ayrılır ve her iki bacağa giden iliak arterler ismini alır. Aorta vücudun farklı bölümleri için farklı isimler alır. Çıkan aort (kalpten çıktıktan sonraki bölüm), arkus aorta ya da yay yapan aort (kol ve beyin damarlarının çıktığı bölüm), torasik aorta (göğüs boşluğundaki bölüm), abdominal aort (karnın içindeki bölüm).
Atardamar anevrizması ya da balonlaşması damar duvarının sağlamlığını kaybetmesi ve genişlemesidir. Damarda balonlaşma olunca damar duvarı incelir ve bu da damarda yırtılma ihtimali ortaya çıkarır. Yani anevrizmalarda en önemli ve ölüme neden olabilecek sorun yırtılmaları ve iç kanama oluşturmalarıdır.
Abdominal aorta karındaki ana atardamarımızdır. Bunun balonlaşmasına abdominal aort anevrizması denir. Abdominal aortanın normal çapı 3 cm’den küçüktür. Eğer abdominal aorta çapı 3 cm’yi aşarsa buna balonlaşma ya da anevrizma adı verilir. Ancak 3 cm’den biraz geniş anevrizmalar ciddi risk yaratmazlar. Abdominal aort anevrizması ancak çapı 5,5 cm’i geçerse tedavi gerektirir. Bazı özel durumlarda daha küçük anevrizmaların da tedavi edilmeleri gerekebilir. Örneğin anevrizma çapı 5,5 cm’ den küçük ancak yırtılma ihtimali yüksek ise ya da intramural hematom varlığında 5,5 cm çapa ulaşmadan da tedavi gerekebilir. Anevrizma çapı büyüdükçe patlama riskinde de artış olur . Bazı kişilerde anevrizma oluşması daha risklidir. Bunlar; 60 yaşını geçen kişiler, ailesinde anevrizma öyküsü bulunan kişiler, bacaklarında atardamar hastalığı olanlar, sigara içenler, kan basıncı yüksek olan kişiler, Behçet hastalığı gibi çeşitli inflamatuar hastalığı olanlar, Marfan veya Ehler Danlos sendromu gibi bazı genetik bağ doku hastalığı olan kişiler anevrizma için risk grubundadır.
Abdominal aort anevrizması tanısı erken aşamada konursa, güvenli ve kalıcı olarak tedavi edilebilir. Fakat hastalarda çoğu zaman belirgin yakınmalara neden olmadığından, genellikle başka nedenlerle yapılan incelemeler sırasında teşhis edilir. Anevrizma tanısında en kolay yöntem ultrasonografi tetkikinin yapılmasıdır. Bu tanı için oldukça kolay ve güvenilir bir yoldur. Anevrizma için tarama tetkiki olarak kabul edilen ultrasonografi, 65 yaşından sonra erkeklere mutlaka yılda bir defa uygulanmalıdır.
Anevrizma tanısı için kullanılan diğer yöntemler BT anjiografi ve MR anjiografidir. Bu ileri görüntüleme tetkikleri anevrizmanın büyüklüğü, uzanımı, hangi damarları içine aldığı konusunda bilgi edinilmesini ve endovasküler tedavinin planlanmasını sağlarlar.
Abdominal aorta Anevrizma tedavisi için her zaman hızlıca cerrahi girişim yapılması gerekmez. Anevrizma tedavisinde göz önüne alınan faktörler, anevrizmanın büyüklüğü, hastanın genel sağlık durumu ve yaşı, anevrizma nedeniyle hastada oluşan yakınmalar, hastanın ilaçlara cevabı, rahatsızlığın seyrine ilişkin beklentiler ve hastanın tercihi bulunmaktadır. Tedavide hasta için en iyi olacak aşağıdaki yöntemler tercih edilir. Öncelikle anevrizma belirli aralıklarla büyüme bakımından Doppler ultrasonla takibe alınır.
Anevrizmanın büyümesini sağlayacak, sigara alışkanlığı, fazla kilo, şeker hastalığı gibi etkenler düzenlenir. Anevrizmanın büyümesindeki en önemli etken olan yüksek tansiyon ve kolesterol gibi diğer risk faktörleri ilaçlarla kontrol altına alınır. Bu önlemlere rağmen anevrizma büyümeye devam ediyorsa ve 5.5 cm üzerinde bir çapa ulaşıyorsa endovasküler yada cerrahi ameliyat tekniklerinden biri ile anevrizma onarımı yapılır.
Anevrizmanın çapı tedavide zamanlamanın belirlenmesini sağlayan önemli bir etkendir. Çünkü anevrizma büyüdükçe patlama riski de artar. Çapı 5,5 cm’den küçük olanlar için ameliyat gerekli olmazken, bu çapı aşanlar için ameliyat gerekli hale gelir. Bundan küçük olan anevrizmalarda ağrıya neden olursa, hızlı büyürse acilen ameliyat edilmesi gerekebilir. Küçük çaplı anevrizmalarda kişiler 6 ayda bir Doppler Ultrason ile takibe alınmalıdır. Gereken ölçümler ve medikal tedaviler planlanarak anevrizmanın gelişimi takip edilmelidir. Ayrıca hastaların sigarayı bırakması, beslenme alışkanlıklarını düzenlemesi ve tansiyonun düşürülmesi anevrizmanın büyümesine engel olacaktır.
Abdominal aorta anevrizmaları tedavisinde uygulanan açık ameliyatta, karın orta hatta yapılan insizyonla açılarak, genişleyen damar kısmı uygun çaptaki yapay damarla değiştirilir. Bu tedavi kalıcı sonuç alınmasını sağlayan, güvenilir bir yöntemdir. Ameliyat genel anesteziyle, karından yapılan bir kesiyle gerçekleştirilir. Cerrahi sonrası normal şartlarda hastalar 4-5 günde taburcu edilir ve normal yaşamlarına geri dönmeleri yaklaşık 1 ayı bulabilir.
Endovasküler tedavi ile abdominal aorta anevrizmaları kateterle damar içine girilerek, anevrizmanın olduğu alana stent-greft konmasıyla gerçekleştirilir. Bu tedavide karından cerrahi kesi yapılmaz. Hastanın kasıklarından yapılan küçük kesiler yardımıyla anjiyografi altında tedavi uygulanır. Stent anevrizmanın olduğu alanda şişirilerek, özel kancalarla dikiş yapılmadan tutturulur. Hasta 1-2 gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edilebilir. Karında kesi yapılmadığı için hasta erken dönemde mobilize olur, ağrısı olmaz ve çok kısa sürede normal yaşantısına geri döner. Anevrizması olan hastalarda endovasküler anevrizma onarımı yani EVAR ameliyatı günümüzde sıklıkla uygulanmakta olup, tedavi çok başarılı sonuçlar vermektedir. Stent konulduktan sonra takip döneminde anevrizmanın büyümeye devam edip etmediği kontrol edilmelidir. Bu nedenle hastaların belirli aralıklarla bilgisayarlı tomografi ya da renkli doppler ultrasonografiyle takip edilmesi uygundur.
Vücuttaki en büyük atardamar olan aorta, kanı kalpten tüm dokulara taşımaktadır. Aorta damarın göğüs kafesi içindeki bölümüne torasik aorta, karındaki bölümüne abdominal aorta denir. Aorta duvarındaki zayıflama anevrizma denilen genişlemeye ya da balonlaşmaya yol açar. Anevrizmada damarın çapı % 50 oranında genişler. Aorta anevrizmalarının ortalama %25 kadarı göğüs kafesinde torasik aorta bölümünde meydana gelir, diğerleri karın bölgesinde abdominal aortada oluşur.
Torasik aorta anevrizmaları farklı tiplerde oluşabilir. Genellikle göğüs ve karın bölümünü birlikte tutanlar torako-abdominal anevrizma olarak değerlendirilir. Torako-abdominal anevrizmaların genişlemenin seviyesine ve içine aldığı aort kısmına göre belirlenmiş dört tipi vardır. Torasik aorta anevrizmalarının patlaması, yırtılması tıpta rüptüre olması olarak adlandırılır. Bu risk anevrizmalarda yüksektir. Bu durumda aorta içinde bulunan kan duvardan göğüs boşluğuna kanar, hastada şoka ve ölüme neden olur. Anevrizma patlaması sonucunda hastaların % 20-30 oranında sağ kalma olasılığı bulunmaktadır. Bu yüzden torasik aorta anevrizmalarının erken tanısı ve hızla tedavi edilmesi çok önemlidir.
Torasik aorta anevrizma tanısını doğru ve zamanında koymak tedavinin planlanması açısından çok önemlidir. Fakat hastalarda çoğu zaman belirgin yakınmalara neden olmadığından, genellikle başka nedenlerle yapılan incelemeler sırasında teşhis edilir. Torasik aorta anevrizmaları tanısı için başlangıçta hastalara akciğer röntgeni, ekokardiyografi tetkiklerini yapılır. Genellikle hastalarda eş zamanlı kalp hastalığı da bulunur. Bu yüzden tedaviye başlamadan önce kalbin durumunu değerlendirecek tetkiklerde yapılmalıdır. Anevrizma tanısı için kullanılan diğer ileri görüntüleme yöntemleri BT anjiografi ve MR anjiografidir. Bu görüntüleme tetkikleri anevrizmanın büyüklüğü, uzanımı, hangi damarları içine aldığı konusunda bilgi edinilmesini ve endovasküler tedavinin planlanmasını sağlarlar.
Hastada yakınmaya neden olmayan, küçük anevrizmalar cerrahi girişim yapılmadan önce takibe alınır. Torasik aort anevrizması olan hastalar ortalama 6 ayda bir Ekokardiyografi ile takip edilir. Eğer anevrizma çapında hızlı bir genişleme varsa BT anjiografi yapılması istenir. Anevrizmanın büyüklüğü, şekli ve hastanın yakınmaları değerlendirilir. 6 aylık sürelerde elde edilen veriler karşılaştırılır. Takip dönemi torasik anevrizmanın çapı 5,5 cm boyutlarını aşmasına kadar devam eder. Bu arada hastalar anevrizmanın büyümesine neden olacak yüksek tansiyon, sigara içme gibi sorunlar açısından da kontrol altında tutulur. Anevrizma büyük olduğunda ya da yakınmalara yol açtığında, patlamasını engellemek için ameliyat edilmelidir. Bazı hastalarda risk faktörleri olursa, bunlarda oluşan anevrizmalar küçükken bile ameliyat edilebilir.
Torasik aorta anevrizmaları cerrahi olarak tedavi edildiğinde, göğüs kafesinde sol tarafa kesi yapılır. Anevrizma karın içine ilerlemişse, yapılan kesi karın bölgesine kadar uzatılır. Ameliyatta aortadan çıkan, yaşamsal organları besleyen damarların kanlanması için vasküler şantlar kullanılır. Anevrizma oluşan bölgede yapay damar ile aort replase edilir. Barsaklara, karaciğere, böbreklere giden damarlar ile aorta yerine konan yapay graft üzerine dikilir ve organların kan akımı devam eder. Torako-abdominal anevrizma ameliyatı yüksek riskli bir ameliyattır ve çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Hastaların çoğunda ek olarak kalp, böbrek ve akciğer hastalıkları da bulunur. Bu nedenle ameliyattan sonra başka organlara ait; erken dönemde kanama, organ damarlarında tıkanıklık gibi sorunlar yaşanabilir. Organ kanlanma sorunları nedeniyle organ yetmezliği gelişebilir. Ayrıca dolaşım yetersizliğinden kaynaklanan, ameliyat sonrası geçici ya da kalıcı olabilen bacaklarda felç gelişme riski bulunur. Ameliyatın dışında torasik aorta anevrizmaları günümüzde sıklıkla endovasküler stent greftle tedavi edilmektedir. Bu tedavi büyük cerrahi kesiler yapılmadan kasıktan girilerek anjiografik yolla uygulandığı için hastalar daha kısa sürede hastaneden taburcu edilebilir ve günlük yaşama daha erken dönerler. Organ yetmezliği ve ameliyat sonrası felç görülme oranları, açık ameliyata göre çok daha düşüktür. Anevrizmanın büyümesi tedaviden sonra da devam edebilir. Bu nedenle hastalar aralıklarla takip altında tutulmalı ve anevrizma görüntüleme yöntemleriyle izlenmelidir.
Periferik anevrizma fazla büyük değilse, hastada herhangi bir yakınmaya neden olmaz. Aorta anevrizmaları dışındaki anevrizmalarda hastalarda belirgin şikâyet görülmez. Periferik anevrizması olan %70 oranındaki hastada yakınma olmaz. Bazı hastalarda ise: nabız gibi atan yumru hissi, yol yüründüğünde ya da hareket sonucunda kolda ya da bacakta ağrı olması, dinlenme sırasında kol ya da bacak ağrısının olması, Parmaklara uzanan ağrılı yaralar, kolda ya da bacakta ağrı ve uyuşukluk olması, kolda ya da bacakta kangren gelişimi gibi belirtiler olur.
Diz arkasında gelişen popliteal arter atardamarındaki anevrizmalar genellikle daha distalde bulunan küçük damarlara pıhtı atma ya da damarın pıhtıyla tıkanması gibi sorunlara neden olurlar. Bu hastalarda daha çok damar tıkanıklığı belirtileri ortaya çıkar. Şahdamar anevrizmasında ise, kalıcı ya da geçici felç, inme gelişme riski vardır. Barsak anevrizmalarında ise, barsaklarda kangren, karın ağrısı gelişebilir.
Periferik atardamar anevrizması tanısında öncelikle hastanın fizik muayenesi ve anamnezi çok önemlidir. Hastanın beslenme alışkanlıkları, mevcut hastalıkları (Diyabet, Hipertansiyon vb.), sigara içip içmediği, ailesinde başka anevrizma ve bağ dokusu hastası olup olmadığı mutlaka sorgulanmalıdır. Fizik muayene ile özellikle bacaklardaki damarların nabız muayenesi çok önemlidir. Bacak damarı anevrizması olan hastalarda; özellikle diz arkası ya da kasık seviyesindeki atardamarlarda çok kuvvetli nabız ve yumruk şeklinde kitle ele gelir.
Periferik atardamar anevrizması tanısında en önemli tanı yöntemlerinden biri olan; Doppler ultrasonografi poliklinik şartlarında uygulanan, tamamen ağrısız, hasta için herhangi rahatsız bir durum yaratmayan, hızlı sonuç veren, non-invaziv bir tanı yöntemidir. Günümüzde atardamar ve toplardamar hastalıkları tanısında altın standart olarak kullanılmaktadır. Erken dönemde doğru ve yeterli tanının önemli olduğu atardamar hastalıkları tedavisinde, ilk aşamada Doppler Ultrason eşliğinde genişlemiş olan atardamarın değerlendirmesi, anevrizmatik olan segmentin hangi damarları içine aldığı, damar içinde pıhtı olup olmadığını, anevrizma distalindeki kan akımı değerlendirmesi hem tedavi planlaması hemde sonuçların etkinliğinde altın öneme sahiptir.
Doppler ultrasonografi ile periferik atardamar anevrizması tanısı konulan hastalarda, tedavi planlaması için daha ileri görüntüleme yöntemleri olan bilgisayarlı tomografik anjiografi (BT Anjiografi) ile manyetik rezonans anjiografi (MR anjiografi) incelemelerinden yararlanılabilir.
Periferik atardamar anevrizması tedavisi; anevrizmanın oluştuğu yere, hastada neden olduğu yakınmalara, anevrizmanın büyüklüğüne, damar içinde pıhtı ve tıkanıklık yapıp yapmadığına göre planlanır. Hastada yakınmaya neden olmayan anevrizmalar genellikle doppler ultrason ile takip edilir. Hastada anevrizmanın büyümesine neden olacak yüksek tansiyon, sigara alışkanlığı gibi riskler kontrol altına alınarak, tedavi edilir. Hastaların düzenli egzersiz yapması, ayak bakımına özen göstermesi, bacak bacak üzerine atmamaları gibi önlemler alınır.
Genişlemiş ve içinde pıhtı oluşan anevrizmaların cerrahi tedavisinde; atardamarın genişlemiş kısmı çıkartılır ve yerine yapay damar dikilir. Ameliyat sırasında atardamarda kan akımı klempler yolu ile durdurulur, anevrizma açılır, mevcut pıhtılar çıkartılır, araya Gore-tex ya da PTFE’den üretilmiş yapay damar dikilir. Periferik anevrizma uzun bir damar segmentini içine alıyorsa bypass operasyonu gerekebilir. Bu operasyonda damarlar arasında damar grefti konularak, anevrizmanın uçları bağlanır. Hastalar 2-4 gün hastaneden kalarak taburcu olabilirler.
Endovasküler yöntemde ise anjiografik olarak genişlemiş atar damar içine stent-greft yani etrafı PTFE ya da dacron gibi materyal ile çevrili kaplı stentler yerleştirerek anevrizma kan dolaşımı dışında bırakılır. Bazen anevrizmalarda damarlar pıhtıyla tıkanır. Bu yüzden cerrahi girişimden önce damarları tıkayan pıhtı açılmalıdır. Katater yollu trombolitik tedavi ya da mekanik trombektomi yöntemleri ile pıhtılar tıkalı damarlardan temizlenir. Cerrahi tedavi riskli olduğu hasta grubunda endovasküler tedavi uygulanabilir.
Bu site sağlık hizmeti vermemektedir, kişileri bilgilendirmek ve site sahibi hakkında bilgi vermek amacı ile hazırlanmıştır. Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı veya tedavisinde kullanılmak üzere verilmemiştir. Tanı ve tedaviler mutlaka bir hekim tarafından yapılması gereken işlemlerdir. Site içeriğinin bir şekilde tanı ve tedavi amacıyla kullanımından doğacak sorumluluk ziyaretçiye aittir!
Tüm Hakları Saklıdır © 2024 Prof. Dr. Mert Dumantepe